Kuran, Fikirler ve Psikoloji Üzerine
11 Eylül 2014 Perşembe
Manevi Soyutluluk ve Rüyadaki Göz
Hiç düşündünüz mü, rüyada iken hangi gözümüzle görürüz? Bir düşünün, neden böyle bir varlık alemindeyiz? Çünkü hepimiz, herşeyin, beyin denen küçük bir organda bittigini sabitleyen bir sistem dahilinde işleyen çarklarız.
17 Ocak 2014 Cuma
Maddesel Hayat ve Maneviyat
İnsan dogasını ve düşüncelerini degiştirebilecek bir başka konu, yaratılış. Neden bu Dünya denen yerdeyiz? Bu yazıda yine gerçek hayattan örnekleri ve bu örneklerin Kuran ile tutarlılıgını inceleyecegiz.
Televizyonlar veya gazeteler, sizi sürekli bu dünya hakkında bilgilendirir, bu dünyadaki gündemle meşgul eder, reklamlarla maddesel düşkünlük adapte eder ve sizleri maddesel hayata kapatır. Peki insan sadece maddeden oluşmuş ve madde düşkünü bir canlı mıdır?
-Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eglenmeyi adet edinen herkesin vay haline! O ki, mal toplamış ve onu sayıp durmuştur. (O), malının kendisini ebedi kılacagını zanneder. (Hümeze Suresi 1-2-3)
Bu sureyi ilk okudugumuzda kafamızda oluşan figür, büyük bir ihtimalle filmlerde gördügümüz, orta yaşlı, hafif şişman, kolları bileziklerle dolu, günlere katılan, dedikodu yapan bir kadındır ve o kadından bahsedildigini düşünürüz. Oysa ki bu suredekileri birebir olarak, erkek yada kadın farketmeksizin yapıyoruz. Allah sureye, şu ayetlerle devam ediyor,
-Hayır! Andolsun ki o, Hutame'ye atılacaktır. Hutame'nin ne oldugunu bilir misin? Allah'ın, tutuşturulmuş, (yandıkça) tırmanıp kalplerin ta üstüne çıkan ateşidir. Onlar (bu ateşin içinde) uzatılmış sütunlara baglanmışlar ve o vaziyette o (ateş) üzerlerine kapatılmıştır. (Hümeze 4-5-6-7-8-9)
Görüldügü üzere sonsuz rahmet ve merhamet sahibi olan Allah, dünya malına ragbet edenlere ve mallarıyla ebedi kalacagını sananlara bir sure gönderiyor. Bu sureler peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e bildirildiginde, o da etrafındaki müslümanlara aktarıyor, müslümanların suratları kızarıyor ve içlerine Allah kelamı doluyordu. Fakat o insanlar utanıyorlardı. Çünkü eskiden günahkarlardı ve her vahiy geldiginde, dehşete düşüyorlardı, çünkü Allah, gizlediklerini de apaçık şekilde karşılarına çıkarıyordu.
Düşünün, hayatınızı bir hafta boyunca bir projeksiyona yansıtıp, tüm sevdiklerinize izlettiklerini. Ne kadar günah işlerdiniz? İşte hesap vakti geldiginde, tüm sevdiklerimiz, biz hesap verirken, yanımızda bulunacak ve şahitlik edecekler.
- (Dogrusu) size Rabbiniz tarafından basiretler (idrak kabiliyeti) verilmiştir. Artık kim hakkı görürse faydası kendine, kim de kör olursa zararı kendinedir. Ben üzerinize bekçi degilim. (En'am 104)
Allah bu surede, insana verilmiş en büyük özelliklerden birisine deginiyor, idrak kabiliyeti. Allah insanlara eşyayı görebilmeleri için nasıl maddi gözler vermişse, gerçekleri kavrayabilmeleri için de halk arasında kalp gözü olarak geçen, idrak güçleri vermiştir. Bu da insanın, sadece maddesel bir varlık olmadıgına örnektir.
İnsan uykudayken, gözleri kapalıdır fakat rüya görür, sizce insan, rüyayı hangi gözü ile görür? Halk arasında kalp gözü olarak geçer fakat mantıksal tanımı, idraktır.
Yani kısacası yaratıcımız bizlere, 'Size can verdim, ruhunuz var, maneviyatınız var. Akıl verdim, düşünceleriniz var, idrakınız var. Geçici hayatınızda bunları kullanmazsanız, ebedi hayatınıza başarısız gelecek ve sınavı geçemeyeceksiniz' diyor. Allah bizleri yaratıp, kendi halimize bırakıp, daha sonra sorguya cekebilirdi, ama O, vahiy gönderdi, dogru yolu bulmamız konusunda bizi yönlendirdi, birebir bizlerle irtibata geçti, sırf onun nimetlerinden her iki tarafta da faydalanabilmemiz için. Fakat biz insanoglu olarak doymak bilmiyoruz, yarattıgı güzel şeylerden tad almak yerine, bizleri yoldan cıkarmak ve şükürden saptırmak isteyen şeytanın yani baş düşmanımızın yolundan gidiyoruz. Allah dogruyu ve yanlışı açıkca ortaya koydugunu bu ayette belirtiyor:
-Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. Artık her kim tağutu inkar edip, Allah'a inanırsa, saglam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir.'' (Bakara, 2/256)
Peki şeytan, insanın yaratılmasından sonra ne diyordu? -Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, saglarından ve sollarından gelecegim ve onların çogunu şükredenlerden bulmayacaksın. (Araf Suresi 17) Özet şu ki, Allah iyiyi ve kötüyü açık ayetleriyle ayırmış, şeytan ise insanları saptırmak için kötüye yönlendirecegini belirtmiştir.
Kuran'da sürekli ahlaktan bahsedilmesi tesadüf degildir. Çünkü ahlak, insanın kendi seçimleriyle oluşturdugu bütün iyi şeylerin toplamıyla gelişen bir olgudur. Gelin, milattan önce 384 yılında dogan, ünlü felsefeci Aristoteles'in bir sözünü inceleyelim.
"Bir insanı akıl yönünden eğitip de ahlak yönünden ihmal ediyorsanız, toplumun başına bir bela arıyorsunuz demektir."
Sözün anlamını açıklama geregi duymuyorum, yeterince açık, hele ki Türkiye sınırları içerisinde yaşayanlar için, çok çok açık bir söz. Ülkemizde ne yazık ki ahlak tanımı, namus üzerine kurulu, çıplaklıkla endeksli bir hal almış durumda, zihniyet şu ki, yalan söyleyebilir ve küfür edebilirsiniz, bu sizi ahlaksız yapmaz, ama mini etek giyiyorsanız, ahlaksızsınızdır. Bu Türkiye'nin genel zihniyetidir. Şimdi batıdaki ahlak kavramına bakalım. Orada ise ahlak, dürüstlük, saygı ve güven temelleri üzerine kuruludur, namus veya çıplaklık 3. hatta 5. plandadır. Peki hangisi dogru? Tabii ki her ikisi de yanlış. Çünkü ahlak hepsini kapsayan, insanda bulunan tüm iyi davranışların bütünüdür.
Şunu unutmayın, iyiligi de kötülügü de siz seçersiniz. Şeytan size sadece fikir verebilir veya o kötülügü yapmanız için size bahane getirebilir ama asla ve asla size dogrudan o kötülügü yaptıramaz. Kötülügün ve iyiligin sonu yoktur, eger iyilik yolunda ilerlemeyi seçerseniz, Allah size bu konuda yardımcı olacagını Kuran'da vaad ediyor. Fakat kötü yola sapanlara ise hiçbir hidayet verilmeyecegini söylüyor. Allah'ın hidayetinden yoksun kalmak demekte, tüm kainat dile gelse bile iman etmeyecek insanlar demektir. İşte bu yüzden ateistler sizi, siz de ateistleri anlayamazsınız, çünkü siz dinin içerisinden, Allah'ın hidayetiyle olaya bakarken, onlar dinin dışarısından maddesel hayattan bakarlar.
İnsan ögrenir, düşünür, aşık olur, nefret duyar, üzülür, mutlu olur vb. birçok duygu, davranış ve idrak gibi vasıflara sahiptir, yani tamamen maddesel degiliz, bir de ruhumuz var ki bu dünyada yaptıgımız iyi davranışlar sonucunda olgunlaşır. Unutmayın, öldügümüzde bu dünyada bedenimiz kalacak, ruhumuz ise bizimle ahirette olacaktır. (Tabi inananlar için bu sözlerim)
Okudugunuz için teşekkürler, ilk yazıya olan ilgi beni gerçekten mutlu etti fakat 2 gün boyunca psikolojik olarak kendime gelemedim, cok kötü bir mutsuzluk çöktü üzerime, yeni yeni iyileşiyorum ve bu yazıyı yazabildim. Bu bilgileri yazma işi agır geldi bana sanırım, neyse Allah hayırlısını versin hepimzi adına, tek istegim, dürüst ve hoşgörülü insanlar görebilmek etrafımda. Bunun için savaşmaya devam, hadi saglıcakla.
Televizyonlar veya gazeteler, sizi sürekli bu dünya hakkında bilgilendirir, bu dünyadaki gündemle meşgul eder, reklamlarla maddesel düşkünlük adapte eder ve sizleri maddesel hayata kapatır. Peki insan sadece maddeden oluşmuş ve madde düşkünü bir canlı mıdır?
-Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eglenmeyi adet edinen herkesin vay haline! O ki, mal toplamış ve onu sayıp durmuştur. (O), malının kendisini ebedi kılacagını zanneder. (Hümeze Suresi 1-2-3)
Bu sureyi ilk okudugumuzda kafamızda oluşan figür, büyük bir ihtimalle filmlerde gördügümüz, orta yaşlı, hafif şişman, kolları bileziklerle dolu, günlere katılan, dedikodu yapan bir kadındır ve o kadından bahsedildigini düşünürüz. Oysa ki bu suredekileri birebir olarak, erkek yada kadın farketmeksizin yapıyoruz. Allah sureye, şu ayetlerle devam ediyor,
-Hayır! Andolsun ki o, Hutame'ye atılacaktır. Hutame'nin ne oldugunu bilir misin? Allah'ın, tutuşturulmuş, (yandıkça) tırmanıp kalplerin ta üstüne çıkan ateşidir. Onlar (bu ateşin içinde) uzatılmış sütunlara baglanmışlar ve o vaziyette o (ateş) üzerlerine kapatılmıştır. (Hümeze 4-5-6-7-8-9)
Görüldügü üzere sonsuz rahmet ve merhamet sahibi olan Allah, dünya malına ragbet edenlere ve mallarıyla ebedi kalacagını sananlara bir sure gönderiyor. Bu sureler peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e bildirildiginde, o da etrafındaki müslümanlara aktarıyor, müslümanların suratları kızarıyor ve içlerine Allah kelamı doluyordu. Fakat o insanlar utanıyorlardı. Çünkü eskiden günahkarlardı ve her vahiy geldiginde, dehşete düşüyorlardı, çünkü Allah, gizlediklerini de apaçık şekilde karşılarına çıkarıyordu.
Düşünün, hayatınızı bir hafta boyunca bir projeksiyona yansıtıp, tüm sevdiklerinize izlettiklerini. Ne kadar günah işlerdiniz? İşte hesap vakti geldiginde, tüm sevdiklerimiz, biz hesap verirken, yanımızda bulunacak ve şahitlik edecekler.
- (Dogrusu) size Rabbiniz tarafından basiretler (idrak kabiliyeti) verilmiştir. Artık kim hakkı görürse faydası kendine, kim de kör olursa zararı kendinedir. Ben üzerinize bekçi degilim. (En'am 104)
Allah bu surede, insana verilmiş en büyük özelliklerden birisine deginiyor, idrak kabiliyeti. Allah insanlara eşyayı görebilmeleri için nasıl maddi gözler vermişse, gerçekleri kavrayabilmeleri için de halk arasında kalp gözü olarak geçen, idrak güçleri vermiştir. Bu da insanın, sadece maddesel bir varlık olmadıgına örnektir.
İnsan uykudayken, gözleri kapalıdır fakat rüya görür, sizce insan, rüyayı hangi gözü ile görür? Halk arasında kalp gözü olarak geçer fakat mantıksal tanımı, idraktır.
Yani kısacası yaratıcımız bizlere, 'Size can verdim, ruhunuz var, maneviyatınız var. Akıl verdim, düşünceleriniz var, idrakınız var. Geçici hayatınızda bunları kullanmazsanız, ebedi hayatınıza başarısız gelecek ve sınavı geçemeyeceksiniz' diyor. Allah bizleri yaratıp, kendi halimize bırakıp, daha sonra sorguya cekebilirdi, ama O, vahiy gönderdi, dogru yolu bulmamız konusunda bizi yönlendirdi, birebir bizlerle irtibata geçti, sırf onun nimetlerinden her iki tarafta da faydalanabilmemiz için. Fakat biz insanoglu olarak doymak bilmiyoruz, yarattıgı güzel şeylerden tad almak yerine, bizleri yoldan cıkarmak ve şükürden saptırmak isteyen şeytanın yani baş düşmanımızın yolundan gidiyoruz. Allah dogruyu ve yanlışı açıkca ortaya koydugunu bu ayette belirtiyor:
-Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. Artık her kim tağutu inkar edip, Allah'a inanırsa, saglam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir.'' (Bakara, 2/256)
Peki şeytan, insanın yaratılmasından sonra ne diyordu? -Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, saglarından ve sollarından gelecegim ve onların çogunu şükredenlerden bulmayacaksın. (Araf Suresi 17) Özet şu ki, Allah iyiyi ve kötüyü açık ayetleriyle ayırmış, şeytan ise insanları saptırmak için kötüye yönlendirecegini belirtmiştir.
Kuran'da sürekli ahlaktan bahsedilmesi tesadüf degildir. Çünkü ahlak, insanın kendi seçimleriyle oluşturdugu bütün iyi şeylerin toplamıyla gelişen bir olgudur. Gelin, milattan önce 384 yılında dogan, ünlü felsefeci Aristoteles'in bir sözünü inceleyelim.
"Bir insanı akıl yönünden eğitip de ahlak yönünden ihmal ediyorsanız, toplumun başına bir bela arıyorsunuz demektir."
Sözün anlamını açıklama geregi duymuyorum, yeterince açık, hele ki Türkiye sınırları içerisinde yaşayanlar için, çok çok açık bir söz. Ülkemizde ne yazık ki ahlak tanımı, namus üzerine kurulu, çıplaklıkla endeksli bir hal almış durumda, zihniyet şu ki, yalan söyleyebilir ve küfür edebilirsiniz, bu sizi ahlaksız yapmaz, ama mini etek giyiyorsanız, ahlaksızsınızdır. Bu Türkiye'nin genel zihniyetidir. Şimdi batıdaki ahlak kavramına bakalım. Orada ise ahlak, dürüstlük, saygı ve güven temelleri üzerine kuruludur, namus veya çıplaklık 3. hatta 5. plandadır. Peki hangisi dogru? Tabii ki her ikisi de yanlış. Çünkü ahlak hepsini kapsayan, insanda bulunan tüm iyi davranışların bütünüdür.
Şunu unutmayın, iyiligi de kötülügü de siz seçersiniz. Şeytan size sadece fikir verebilir veya o kötülügü yapmanız için size bahane getirebilir ama asla ve asla size dogrudan o kötülügü yaptıramaz. Kötülügün ve iyiligin sonu yoktur, eger iyilik yolunda ilerlemeyi seçerseniz, Allah size bu konuda yardımcı olacagını Kuran'da vaad ediyor. Fakat kötü yola sapanlara ise hiçbir hidayet verilmeyecegini söylüyor. Allah'ın hidayetinden yoksun kalmak demekte, tüm kainat dile gelse bile iman etmeyecek insanlar demektir. İşte bu yüzden ateistler sizi, siz de ateistleri anlayamazsınız, çünkü siz dinin içerisinden, Allah'ın hidayetiyle olaya bakarken, onlar dinin dışarısından maddesel hayattan bakarlar.
İnsan ögrenir, düşünür, aşık olur, nefret duyar, üzülür, mutlu olur vb. birçok duygu, davranış ve idrak gibi vasıflara sahiptir, yani tamamen maddesel degiliz, bir de ruhumuz var ki bu dünyada yaptıgımız iyi davranışlar sonucunda olgunlaşır. Unutmayın, öldügümüzde bu dünyada bedenimiz kalacak, ruhumuz ise bizimle ahirette olacaktır. (Tabi inananlar için bu sözlerim)
Okudugunuz için teşekkürler, ilk yazıya olan ilgi beni gerçekten mutlu etti fakat 2 gün boyunca psikolojik olarak kendime gelemedim, cok kötü bir mutsuzluk çöktü üzerime, yeni yeni iyileşiyorum ve bu yazıyı yazabildim. Bu bilgileri yazma işi agır geldi bana sanırım, neyse Allah hayırlısını versin hepimzi adına, tek istegim, dürüst ve hoşgörülü insanlar görebilmek etrafımda. Bunun için savaşmaya devam, hadi saglıcakla.
14 Ocak 2014 Salı
Günlük Yaşamın Esiri Olma ve Düşün
Evet, üzülerek anlatmak istedigim birkaç konu var. Ne yazık ki hepimiz, ilkokul çagından geçtik, okumayı ögrendik, işlem yapabilmeyi ve sayıları ögrendik. Peki bu süreç içerisinde, pozitif bilimler adına gelişme kaydederken, dinimiz hakkında ne ögrendik? İşte bu blogta, ögrenemedigimiz bilgileri biraz olsun, kendi bildiklerim, araştıracagım konular ve ayetlerden yapacagımız tespitler ile edinmeye çalışacagız. Ben işin ehli degilim, sizler gibi ben de bu blog sayesinde bilgilenip, kendimi geliştirme fırsatı bulacagım.
İnsan beyninin en etkin oldugu saatler 7.30 ile 10.00 arasındadır. Çünkü o an yeni uyanmış olursunuz ve beyin, midenizdeki açlık hissinde, karnınızı doyurmanız gibi, bilgi ile doymak ister. Peki size soruyorum, neden bu saatler arasında bizleri okul denen yere hapsediyorlar? Cevap çok basit, itaatkar ve sorgulamayan, kendi düşünceleri olmayan insanlar yaratmak, tek tip insanlar, işe gidip, işten gelince tv izleyip, uyuyacak kadar itaatkar insanlar. Lise 1 e geldiginizde, 14-15 yaşlarında olursunuz, bu yaşlar artık ergin bir birey olmaya başlayacagınız yaşlardır ve hayatınızın temellerini tam da bu yaşlarda, sorgulayarak ve düşünerek oturtabilirsiniz. Size şimdi Lise 1 e gelmiş bir insana (ögrenci degil insan) geçmesi için ortalama her birinden 45-50 alması gereken dersleri yazacagım:
-Edebiyat-Dil ve Anlatım
-Matematik
-Geometri
-Fizik
-Kimya
-Biyoloji
-Coğrafya
-Tarih
-İngilizce
-Sağlık Bilgisi
-Din Kültürü
-Müz/Bed/Res
-Rehberlik
Durum ne kadar içler acısı degil mi? 14 yaşında bir çocuktan, alt dalları yüzyıllar öncesine dayanan, her biri hakkında binlerce ansiklopedi ve kitap olan, 14 farklı dalda birşeyler ögrenmesi bekleniyor. Sizce bu mümkün mü? Yarım yamalak bilgilerle lise 2 ye geçiyorsunuz ve bölüm seçme olayı karşınıza geliyor. İlerde yapacagı meslekle belki de hiçbir alakası olmayacak şeyler ögretilip, sırf kendi düşüncelerine sahip olamasın diye, yıllarca dayatılan ve adına 'egitim' denen şeyin, nasıl zavallı bir, insanı tek tipleştirme yöntemi olduguna bakın. Özetleyecek olursak, beynimiz acıkıyor ve bu açlıgı dogal besinlerle doyurmak yerine, onlar bizim adımıza, Burger'dan yaglı patates, asitsiz kola ve güzel, bol kalorili bir hamburger ile doyuruyorlar. Sonuç olarak beynimiz tembel, yerinden kalkamayan obez bir Amerika lıya dönüşüyor.
Şimdi gelelim amaç kısmına, para babaları ve bilgi sahibi insanlar, kısacası ellerinde diger insanlara karşı kullanabilecegi bir güç bulunduran bu insanlar, neden bizleri tek tipleştiriyor, düşünmemizi istemiyor ve bizlere 12 saat çalışma olan rutin bir hayat sunuyor?
George Carlin'in bir sözü var, ''Bu günlerde moron gibi yaptıgım birşey var, adı 'düşünmek'.'' diyor ve kendisi ateist bir komedyen. Şunu unutmayın, her iyiligin içinde bir kötülük bulunabilecegi gibi her kötülügün içinde de bir iyilik bulunabilir. 'Ying Yang' teorisi olarak geçen bu söz, günümüzde, 'Her şerde bir hayır, her hayırda bir şer vardır.' olarak telaffuz edilir. Misal, bir okun kabzasının şekli egridir fakat bu onun dogrulugudur. Diyecegim o ki, bir insan ateist oldugu için, onun düşünceleri önemsiz degildir. Şimdi bir de bu sözün, Kuran da geçen şekline bakalım:
-Size düşünecek kimsenin düşünebilecegi kadar bir ömür vermedik mi? Fatır Suresi 37. ayet
Düşünceleriniz elinizden gittigi anda, bir kediden hiçbir farkınız kalmıyor. Bizleri yönetenlerin en büyük amacı budur ve bu amaca ulaşmalarını saglayan şey hepimizin evinde bulunan bir kara kutu, ismi televizyon. Yani kendi vizyonlarını, ahlaksız, sapkın ve uçuk yaşam tarzlarını bizlere izletip, psikolojik rahatsızlıklarımıza sebep oluyorlar. Sadece fiziksel hastalıklar mı bulaşıcı sanıyorsun? Psikolojik hastalıklarda bir o kadar bulaşıcıdır ve siz bir film izlerken, beyninizin yalnızca duygusal kısmı çalışır, bu yüzden olaylara gerçek gözle bakamazsınız, bunu şöyle örneklendirebiliriz, başrol oyuncusu %100'e yakın bir oranda ölmeyecektir fakat başına zor bir şey geldiginde, onun ölecegini zannedebiliriz. Örnegin bir filmde, evli iki çift gördünüz, genelde başrolde olmayan çift, uysal, sıradan bir hayat sürer, kurallara uyar ve mutlu gibi görünür. Başroldeki çift ise sürekli yeni heyecanlar arar, evli olmalarına rağmen başka kişilere aşık olmaları normal gibi gösterilir ve beynimize bu düşünceler yavaşça işlenir. Bu size ahlak dışı bir psikolojinin yüklenmesidir.
Bu giriş yazımda, blogta nelerden bahsedecegimi, din, Kuran, psikoloji ve biraz da felsefe üzerinde duracagımı, yeri geldiginde yararlı bilgileri paylaşacagımı sizlere bildirmek istedim. Hem kendimi geliştirmem, hem de biraz olsun hoşgörülü insanlar olmamız adına çabamı sürdürecegim. İnanın bana hoşgörülü insan görmeyi o kadar çok özledim ki, katı suratlardan o kadar çok sıkıldım ki, tek kaçış yolum ve içimi dökmem için bu blog u açmak istedim. Bu ayeti hayatınızın hiçbir yerinde aklınızdan çıkarmayın:
''İnsanı biz yarattık. Onun için, nefsinin kendisine neler fısıldadıgını, neler telkin ettigini de biz pek iyi biliriz. Çünkü biz ona şahdamarından daha yakınız.''
Bu yüzden, Allah'ın sürekli sizinle oldugunu bilin ve zorluklarda ona sıgının.
Allah'ın Hz. Muhammed (s.a.v)'e gönderdigi ve ona hitaben inen bu sure de kendinizi peygamberimizin yerine koyun.
Duha Suresi
1-And olsun kuşluk vaktine
2-ve dindigi zaman o geceye ki,
3-Rabbin sana veda etmedi ve darılmadı!
4-Ve kesinlikle senin için sonu önünden (ahiret dünyadan) daha hayırlıdır.
5-İleride Rabbin sana verecekte hoşnut olacaksın!
6-O, seni bir yetim iken barındırmadı mı?
7-Seni, yol bilmez iken (doğru) yola koymadı mı?
8-Seni bir yoksul iken zengin etmedi mi?
9-Öyle ise, sakın yetime kahretme (onu hor görme)!
10-El açıp isteyeni de azarlama!
11-Fakat Rabbinin nimetini anlat da anlat!
İnsan beyninin en etkin oldugu saatler 7.30 ile 10.00 arasındadır. Çünkü o an yeni uyanmış olursunuz ve beyin, midenizdeki açlık hissinde, karnınızı doyurmanız gibi, bilgi ile doymak ister. Peki size soruyorum, neden bu saatler arasında bizleri okul denen yere hapsediyorlar? Cevap çok basit, itaatkar ve sorgulamayan, kendi düşünceleri olmayan insanlar yaratmak, tek tip insanlar, işe gidip, işten gelince tv izleyip, uyuyacak kadar itaatkar insanlar. Lise 1 e geldiginizde, 14-15 yaşlarında olursunuz, bu yaşlar artık ergin bir birey olmaya başlayacagınız yaşlardır ve hayatınızın temellerini tam da bu yaşlarda, sorgulayarak ve düşünerek oturtabilirsiniz. Size şimdi Lise 1 e gelmiş bir insana (ögrenci degil insan) geçmesi için ortalama her birinden 45-50 alması gereken dersleri yazacagım:
-Edebiyat-Dil ve Anlatım
-Matematik
-Geometri
-Fizik
-Kimya
-Biyoloji
-Coğrafya
-Tarih
-İngilizce
-Sağlık Bilgisi
-Din Kültürü
-Müz/Bed/Res
-Rehberlik
Durum ne kadar içler acısı degil mi? 14 yaşında bir çocuktan, alt dalları yüzyıllar öncesine dayanan, her biri hakkında binlerce ansiklopedi ve kitap olan, 14 farklı dalda birşeyler ögrenmesi bekleniyor. Sizce bu mümkün mü? Yarım yamalak bilgilerle lise 2 ye geçiyorsunuz ve bölüm seçme olayı karşınıza geliyor. İlerde yapacagı meslekle belki de hiçbir alakası olmayacak şeyler ögretilip, sırf kendi düşüncelerine sahip olamasın diye, yıllarca dayatılan ve adına 'egitim' denen şeyin, nasıl zavallı bir, insanı tek tipleştirme yöntemi olduguna bakın. Özetleyecek olursak, beynimiz acıkıyor ve bu açlıgı dogal besinlerle doyurmak yerine, onlar bizim adımıza, Burger'dan yaglı patates, asitsiz kola ve güzel, bol kalorili bir hamburger ile doyuruyorlar. Sonuç olarak beynimiz tembel, yerinden kalkamayan obez bir Amerika lıya dönüşüyor.
Şimdi gelelim amaç kısmına, para babaları ve bilgi sahibi insanlar, kısacası ellerinde diger insanlara karşı kullanabilecegi bir güç bulunduran bu insanlar, neden bizleri tek tipleştiriyor, düşünmemizi istemiyor ve bizlere 12 saat çalışma olan rutin bir hayat sunuyor?
George Carlin'in bir sözü var, ''Bu günlerde moron gibi yaptıgım birşey var, adı 'düşünmek'.'' diyor ve kendisi ateist bir komedyen. Şunu unutmayın, her iyiligin içinde bir kötülük bulunabilecegi gibi her kötülügün içinde de bir iyilik bulunabilir. 'Ying Yang' teorisi olarak geçen bu söz, günümüzde, 'Her şerde bir hayır, her hayırda bir şer vardır.' olarak telaffuz edilir. Misal, bir okun kabzasının şekli egridir fakat bu onun dogrulugudur. Diyecegim o ki, bir insan ateist oldugu için, onun düşünceleri önemsiz degildir. Şimdi bir de bu sözün, Kuran da geçen şekline bakalım:
-Size düşünecek kimsenin düşünebilecegi kadar bir ömür vermedik mi? Fatır Suresi 37. ayet
Düşünceleriniz elinizden gittigi anda, bir kediden hiçbir farkınız kalmıyor. Bizleri yönetenlerin en büyük amacı budur ve bu amaca ulaşmalarını saglayan şey hepimizin evinde bulunan bir kara kutu, ismi televizyon. Yani kendi vizyonlarını, ahlaksız, sapkın ve uçuk yaşam tarzlarını bizlere izletip, psikolojik rahatsızlıklarımıza sebep oluyorlar. Sadece fiziksel hastalıklar mı bulaşıcı sanıyorsun? Psikolojik hastalıklarda bir o kadar bulaşıcıdır ve siz bir film izlerken, beyninizin yalnızca duygusal kısmı çalışır, bu yüzden olaylara gerçek gözle bakamazsınız, bunu şöyle örneklendirebiliriz, başrol oyuncusu %100'e yakın bir oranda ölmeyecektir fakat başına zor bir şey geldiginde, onun ölecegini zannedebiliriz. Örnegin bir filmde, evli iki çift gördünüz, genelde başrolde olmayan çift, uysal, sıradan bir hayat sürer, kurallara uyar ve mutlu gibi görünür. Başroldeki çift ise sürekli yeni heyecanlar arar, evli olmalarına rağmen başka kişilere aşık olmaları normal gibi gösterilir ve beynimize bu düşünceler yavaşça işlenir. Bu size ahlak dışı bir psikolojinin yüklenmesidir.
Bu giriş yazımda, blogta nelerden bahsedecegimi, din, Kuran, psikoloji ve biraz da felsefe üzerinde duracagımı, yeri geldiginde yararlı bilgileri paylaşacagımı sizlere bildirmek istedim. Hem kendimi geliştirmem, hem de biraz olsun hoşgörülü insanlar olmamız adına çabamı sürdürecegim. İnanın bana hoşgörülü insan görmeyi o kadar çok özledim ki, katı suratlardan o kadar çok sıkıldım ki, tek kaçış yolum ve içimi dökmem için bu blog u açmak istedim. Bu ayeti hayatınızın hiçbir yerinde aklınızdan çıkarmayın:
''İnsanı biz yarattık. Onun için, nefsinin kendisine neler fısıldadıgını, neler telkin ettigini de biz pek iyi biliriz. Çünkü biz ona şahdamarından daha yakınız.''
Bu yüzden, Allah'ın sürekli sizinle oldugunu bilin ve zorluklarda ona sıgının.
Allah'ın Hz. Muhammed (s.a.v)'e gönderdigi ve ona hitaben inen bu sure de kendinizi peygamberimizin yerine koyun.
Duha Suresi
1-And olsun kuşluk vaktine
2-ve dindigi zaman o geceye ki,
3-Rabbin sana veda etmedi ve darılmadı!
4-Ve kesinlikle senin için sonu önünden (ahiret dünyadan) daha hayırlıdır.
5-İleride Rabbin sana verecekte hoşnut olacaksın!
6-O, seni bir yetim iken barındırmadı mı?
7-Seni, yol bilmez iken (doğru) yola koymadı mı?
8-Seni bir yoksul iken zengin etmedi mi?
9-Öyle ise, sakın yetime kahretme (onu hor görme)!
10-El açıp isteyeni de azarlama!
11-Fakat Rabbinin nimetini anlat da anlat!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)